25 Nisan 2014 Cuma

Düş Bozumu

Mevsimlerin hep bahar olduğu
Yalanci bir dunya yaratmisti kendine..
Bahar,afyon gibi yuzunu gulduruyor,her zaman mutlu hissettiyordu..
Sürekli de afyonun dozunu artırıyordu,
Baharına,cennetten geldiğine inandıgı,nesneleri yerlestiriyordu.
Bu şekilde yalancı baharının cennetten geldiğine daha da inanıyordu...
Bilinç altında ise vaktiyle cennetten kavulamanın yarası vardı.
Dayanamadı bir süre sonra
Altın vuruş da yetmedi.
Surekli mutlu olmak,mutsuz etmişti onu.
Cennet diye tanımladığı yerde cehennemi görmeye başlamıştı o
O kim miydi?
Yalancı bir baharın içinde yaşayacak kişi kadar "o"ydu işte..
Baharı istemediartık.
Bahara son dedi,
Gözyaslarıyla da bahcesindeki tüm ağaçları kuruttu.
Kış getirmek istedi hayatına,
Üşüdü.
Çok üşüdü.
Asfaltlarda kalmış,kirli kar kalıntıları vardı,
Yaşanmışlıklarında...
Mutsuzluktan mutlu olmayı denedi
Onu da beceremedi..
Neydi dedi?
Neydi eskiden mevsimleri bu kadar sevdiren!
Oturdu bir parkın bankında..
Sustu..
Bir dilenci geldi yanına..
Susadım ben,su ver bana,dedi.
Çantasından yarım kalan suyu verdi,
Ellerinde kırışıkları olan dilenciye..
Su şifa oldu
Elleri gençleşti,yüzünde güneş açtı dilencinin
Onda mevsimin, kış olduğu halde ..
Bir başka gözüktü,içtiği suyun etkisiyle dilenci
Kıskandı onu
Neydi bu içtiği su
Aldı bır hışımla suyunu,
Kendi içti kana kana..
Değişmedi bir şey,gene kıştı mevsim...
Dilenci yürüyordu,
Yürürken de söyleniyordu,
İnsan bilir kendi yarattıgı mevsimlerin, mutluluk vermeyeceğini
Bilir ama itiraf edemez ellerine ,gözlerine,
Aynadaki kendisine..
Biri sana kış bile getirse,bilirsin onun beyaz olduğunu.
Kendi getirdiğim kışda ise,
Unutmazsın hep griyi bulduğunu!

17 Nisan 2014 Perşembe

Yeşil Sabun

Kaç insandan yapilma sabun temizler yüzünü
Kaç insanin gömüldüğü toprak,temizler ellerini
Hangi peygambere gelmiş din,aklar ruhunu...

14 Nisan 2014 Pazartesi

Zaman

Kalemin dile gelmesi gerekirdi,bu zamanlarda
Sesimle kelimeler duyulmuyordu çünkü
Bakışlarımız kavuşmuyordu,
Göremiyordu, karşı kaldırım kadar uzaktaydı
Elim eline ulasamıyordu..
Dünya dönüyormuydu?

Zaman kum tanelerın arasına sıkışmıştı
İtmiyordu ilk zamanı başlatan,o küçücük kum tanesini
Bir itseydi
O kum tanesı düşseydi
Düşmüyordu

Düşseydi?

Düşdemiydim...

Düşmüşmüydüm

Ellerim çamurlu şekilde kalkmıstım,
Avuçlarıma o küçük kum taneleri batmıştı
Zaman elimdeydi
Zamanı ben durdurmuştum
Elim elimdeydi
Ben yerimdeydim
O gitmişti
Zamanı tutarken, kum tanesi elimdeyken
Elim onu tutamamaştı..
Zaman varken o yoktu

O varken zaman yoktu

Sahradaydım
Elim yüzümdeydi
Zaman ayagımın altında
Tanrı acıdı halime
Ağladı

Ayaklarımın altındakı kumlar camur oldu
Tanrı camurdan bir kadın verdi bana
Çamur beyazdı.
Gözyaşına zaman karıştıkca..
Gri oldu Çamur.
Griye sarıldım,beyaz diye

Mecnun yürüyordu çölde,
Serap sandı griye sarılmamı
Leyla da mı griydi dedi,gözlerini avuşturduktan sonra ...

Gri yok oldu gitti..
Gözlerimi avuşturdum
Düşteymişim.
Düşündüm,
Griye inanmışken,tanrı bile aglamışken
Beyaz sanıp griye sarılmışken,
Avuclarım daha bı acımaya başladı
Zaman etime girip,griyi çıkardı

13 Nisan 2014 Pazar

Mum un gözyaşları

mum....
Zifiri bır odada,beyaz uzun bır mum...
Kızıl ıle sarı arasındakı bir renkte yanıyor...
Nefesımın etkisiyle karşında, bır o yana,bır bu yana raks eden ateş..
Ateş ile konusmaktı denedıgım,
Konustukca sozumu dınlemıyor gıbı hıssedıyordum...
Bır o yana bır bu yana raks eden bır ateş,
Derdını dınlereken dans etmeli mi?
Dınlemıyordu işte,kendi halinde dans edıyordu...
Bır odanın ıcınde,mum ıle başbaşaydım..
Şarabım yoktu..
Bi duble rakım vardı.mum da rakının yanında duruyordu..
Aksine oda beyaz...
Karanlıgın ıcınde tum renklerı farkedebılıyordum..
Karanlıgın ıcınde aslında, tum renkler kolayca farkedılebılır,ben de farkedıyorum..
Kolaydı cunku...
Gozumun ıcıne ıcıne rakının rengı batıyordu...
Renkler, kendını belırtmek ıcın ıllaki bır karanlıga mı ıhtıyac duyardı ?
Karanlık sart mıydı benım renklerı farketmem için,
Bazen de ne kadar yanlız oldugumu farkedıyordum,kımseler yanımda olmayınca... Ya da sesımın ne kadar cırkın oldugunu farkedıyordum sessızlıgın ıcınde..
Bir kere de hasta olunca ölümü farketmiştim..
Sesımı farketmem cok ılgınctı...
Tanıdıgım bır odada,bır gece vaktı uyanmıstım,neden uyandım bılmıyorum sankı bırı benı durtmustu...
Oyle nazlarak 5 dakıka daha uyuyayım sonra uyanırım zıhnıyetıyle degıl.
Direk gozlerımı actım,uyandım..
Ses yok odada,evde de yok aslında..
Yürürken ayak parmaklarımın gıcırdama sesını duyuyordum..
Yaşlanmışmıydım ki ,paslanmıs karyola sesı gıbı ses cıkartıyordum..
Yoo...daha sarkan bır yerlerım yoktu..
Ses yoktu...
O an,uzun zamandır kendi kendime,sessizce konustugumu farkettım..
Ses cıkarmalıyım...
Cümle,kelime bısey cıkmalıydı agzımdan...
Aklıma bır kelıme gelmıyordu..
Sessızlıge karşı hangı kelıme soylenmelıydi onu bıle bılmıyordum..
Ben hıc sessız kalmadım ki...
dayanamadım...
Ayaklarımın gıcırtısını kesmek ıcın "--aa"" dedım..
sessızlıgın ıcınde sesımden korktum...
O nasıl bır cırkın sestı..
Yuzyıllardır konusmamıs gıbıydım ve sonra sadace "-aa" sesı cıkarmıstım...
Yuzyılardır konusmayan ınsan ilk once hangı kelımeyı kullanmalı ki?
Nutkumu tutan bır kadını karsısında,
ya da vıcdan azabı ceken bır gunahkar gıbı,tanrının karsında da degıldım...
Ama ben "-aa" dedim...
Sandalye ayagınının beton bır zemınde çıkardığı sesten daha ıgrenc bır sesle hemde..
Ben -aa dedıkce mum raksını hızlandırıyordu... Anlamıyorum,ben burada sesımın ,sessızlıgın ıcınde ne kadar ıgrenc oldugunu,
bunu bu yasıma kadar farketmeyısımı,
sessızlıgın ıcınde sessızce mum a anlatıyordum...
o hala dans edıyordu..
sonra sessızlık oldu sessizlıgın ıcınde..
sessızlıgın ıcınde sessızlık nasıl mı olur??
"sessız olur..."
Sonra baka kaldım,ne kadar sure baka kaldım bılmıyorum...
Gercekten hatırlamıyorum...
Saate baka kalmamıstım,sadece bakıyordum..
Hanı bır dağa bakarsın,denıze bakarsın,göle bakarsın,akvuryama bakarsın,cocuk parkına bakarsın,kaldırım tasına bakarsın..
Ama ben bu sekildebaka kalmıstım...
Bozkırda dogmustum ben....
hani topragı kahverengı olur,gunes sapsarıdır..
torpagın arasında, kucuk kucuk cakıl taslarının verdıgını desen vardır...
boyle bır cografya da kerpıc evlerın oldugu bır yer..
orada da bı kere boyle baka kalmıstım...
güneş cok yukardaydı..
ınsanın saçı bıle sıcaktan nasıbını alıyordu..
yerlerde bır suru golgeler vardı...
bu sefer cok sessız degıldı ortam..
aslında herkesın sessız olması gerekıyordu.
ama sessız olmalarını engelleyen bır durtu vardı..
sessızlıgı yenmek ısteyen bır durtu...
hatırlıyorum ben oyle bır zamanı,
ben o zaman da "aa " demıstım.
Sessızlıgı yenmek ıstemıstım...
Ama bu boyle bır sey degıldı..
sonra bır motor sesı duydum..
baka kalmamı,moturun sesının geldıgı yone dogru dondukten sonra,devam ettırdım...
sadece motor sesı gelmıyordu katır seslerı de gelıyordu...
katır sesleri nasıl mı geliyordu...
ölüm ün sesi varmıydı?
ölümün sessizliğini ,katır yenmek istiyordu..
bütün katırlar bu ölüm sesızlıgını yenmek ıstıyordu... katırlar....
34 tane katır...
baka kalmıstım..
ölümün sessizliğinin içinde katır sesıne dayanmamıstım..
cunku sandalyenın beton zemınde cıkardıgı sesten daha cırkın bır ses cıkarıyordu...
baka kaldıgım yere bakamadım daha...
Bardakta kalan son rakımı tek hamlede ıctım...
Baka kalmam bıtmıstı...
ama mum hala raks edıyordu karsımda...
muma sınırlenmıstım artık..
karanlıgı aydınlatan o iken,anlattıklarıma duyarsız kalan da o olmustu...
Mum raks edıyordu..
kalktım ayaga,mumu sondurup,gıdecektım...
Mumun gozyaslarını farkettım...
Basından ayaklarına kadar tum bedenınde damlalara vardı..
Ayaklarının altı sırıksıklam olmustu...
Bense vıcdanımı sorguluyordum...

8 Nisan 2014 Salı

tu vas me détruire


o bana İMKANların sundugu küçük bir sokak kızı..
sokak kızını meryeme dönüştüren zaman...
ve zamanın arsızlaşmasıp ,
Onu her güzellikte karşıma çıkarması..
Onun her güzelliği doğurması,
Bunun tanrıya dönüşmesi...
Artık tanrıya tapmak!!
tenine değmek istemek,
artık tanrıya tapmak için şeytan a yalvarmak!!!
Cennetten vazgeçmek!!!!

Artık tüm ibadetim bir varlık için değil,
Saçlarını elimde gezdirebilmek için!
YOKSUN!!!
artık bir elde inaçlızlık,içimi sızlatan inaçsızlık!!!
imkan+sız'lık....

2 Nisan 2014 Çarşamba

Yaktığı mumda,gölgesi önüne düşen zat!

Yalancının mumu misali,guneş var,yok gibi,
Zat, baharını gölgede karşılar,
Gölgede hem üşür,hem de güneşin,onu da bir gun aydınlatıcağına ınanır.
Ama gölgede onu ısıtacak tek sey yalanları olur,
Isınır mumlarıyla.
Biri gelir, muma üfler,söndürür..
Gölge de gider,Bir tutam ışıkta..
Karanlık bır resımde,sadece yüzü gözükür..
Gören yüzünü aydınlık sanır,
Ama gri aydınlık yaratan bir renk degildir..
kafasını bir yere yaslar,öyle bakar!